Ayvacık Masaj Salonu

Ayvacık Masaj Salonu

Ayvacık Masaj Salonu Bir işe yarayacağından değildi normal olarak. Seattle’ın kış Nefes Al sabahı, alçak, kasvetli bir gökyüzünü şehrin üzerine indirirken yağmur damlaları camlara vurmaya başlamıştı. Böyle günlerde çoğu insan evindeki ışıkların birkaçını açık bırakırdı. Kapıların aslabirinden çıkan olmadı. Votka şişesinin boyun kısmından sıkı sıkı tutarak geniş merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Aşağı iner inmez büyük oturma odasına doğru koşturdu.

Evin zemin katının her tarafını iyi biliyordu çünkü Sprague Witherspoon eğlenceyi sever, Grace ve öteki çalışanlarını verdiği partilere sıkça davet ederdi. Bu devasa oda, işte bu partiler düşünülerek döşenmiş ve dekore edilmişti. Koltuklar, minderli kanepeler ve masalar tasarımcıların oturma grubu dedikleri türde ayarlanmıştı ve duvarlar pahalı sanat eserleriyle doluydu. Sprague Witherspoon, seminerlerinde insanlara öğretmeye çalıştığı hayat seçiminı yaşıyordu ve bu kişisel gelişim temalı konuşma sektörü ona iyi gelmişti. Sprague için önemli olan tek şey pozitif yönde fikir ve iyimser perspektifydı.

Ayvacık Masaj Salonu

Ayvacık Masaj Salonu Fakat şimdi bir cinayete kurban gitmişti. Ön kapıdan hızlıca çıkıp bakımlı bahçeye attı kendini. Montunun kapüşonunu kaldırmaya uğraşmadı. Malikânenin önündeki araba yoluna park bir bir bir etmiş olduğu spor otomobilina kadar vardığında saçları ve yüzü sırılsıklam olmuştu bile. Direksiyona geçip bütün kapıları kapattı ve votkayı yere koyup arabayı çalıştırdı. Queen Anne malikânesini sakınan yüksek çelik kapılardan geçip kimselerin geçmediği caddeye attı kendini. Malikânenin arazisinden çıkar çıkmaz arabayı durdurup omzuna çapraz astığı çantasından telefonunu çıkardı.

Elleri öylesine şiddetli titriyordu ki acili aramayı bir türlü beceremiyordu. Nihayet karşısına bir görevli çıktığında konsantre olup azca önce görmüş olduklerini anlatabilmek için gözlerini kapatması gerekti. Nefes al. “Sprague Witherspoon ölmüş.” Adresi verirken büyük bahçe kapılarına baktı. “veya en azından bana öyle geldi. Nabzı atmıyordu. Vurulmuş galiba. Her yer kan içinde.” Zihninde anılar canlandı yine. Bir insanın yüzü kanlı bir maskeye dönüşürken üzerine de kan yağmur olmuş yağıyordu. Her yer kan içindeydi. “Evde başka kimse var mı hanımefendi?”